Oyun Filan

12Jul/130

Oyungezer 7/13 (Gezi Ozel)

Not: Normalde blogda yayınlayacağım yazılar derginin 6 ay gerisinden gelecek, ama bu ayki yazımı güncel bir konu olduğu için şimdiden yayınlıyorum. Yazının orijinalini Oyungezer dergisinin Temmuz 2013 sayısında bulabilirsiniz.

-----

Köşenin adı “Yapımcının Günlüğü”. Bu ay günlüğe oyun yazılmadı pek. O yüzden paylaşacaklarım da oyun değil. Geçen ay demiştim ya; “eninde sonunda oyun yapıyoruz, ölüm kalım meselesi değil” diye. İşte bu seferki, ölüm kalım meselesi.

 “Doğru cevap basit olur” diye düşündüm hep. Basit beklentilerim, basit bir düzenim, basit ilişkilerim olsun istedim. Politika basit değildi, hep uzak durdum. Doğru cevabın olmadığına inandım, hepsinin özünde aynı olduğunu düşündüm.

Fakat ben ve benim gibi düşünen milyonlar olarak geçen ay nihayet uyandık ve gerçeklerle yüzleştik. Çünkü “hepsi nasılsa aynı” dediklerimizin bazıları artık kendilerinden olmayan herkesi açıkça düşman ilan etmişti. Her insanın tartışmasız sahip olduğu en temel özgürlükleri ve hakları hiçe saymaktan çekinmiyorlardı. Bu bizi taraf olmaya zorladı, hiç niyetimiz yokken. Toplandık, “aktif” olduk; şu ana kadarki en büyük protestomuz son çıkan Simcity oyununa karşı olmuşken (her yer DRM).

Şaşırdılar. Bu seferki, hiç görmedikleri bir şeydi. Daha önce beraber yürüyenler ya Türk’tü, ya Kürt’tü, ya sağcıydı, ya solcuydu, ya Alevi’ydi ya Sünni’ydi, ya Beşiktaşlıydı ya Fenerbahçeli. Hepsini bir arada görünce ne yapacaklarını bilemediler. Milyonlarca gencin hiçbir ortak ideolojiye, bir lidere sahip olmadan birlik olabilmesini idrak edemediler, bu onlara yabancıydı. Yaftalamaya kalktılar, agresifleştiler. Din düşmanı, vatan düşmanı, ekonomi düşmanı ilan ettiler, komik duruma düştüler.

Demokrasinin arkasına sığınmaya çalıştılar, fakat demokrasiyi beş yılda bir sandık başında yapılan bir egzersize indirgediler. En yüksek oyu kazanan bütün ülkenin mutlak kontrolünü ele geçiriyordu onlara göre. O ya da bu partinin piyonları olduğumuzu söylediler, o ya da bu parti bize külliyen zararken. “Karşımıza parti çıkarın, demokrasi!” dediler, bizim partiyle, politikayla, ideolojiyle işimiz olmamasını, bizi özel yapanın bu olduğunu kabullenemediler.

Doğrusunu söylemek gerekirse, yaptıkları yeni veya onlara özgü değil. Polis memurundan başbakanına, insanın sahip olduğu gücü sorumlulukla kullanması ender görülen bir erdem. Dolayısıyla tarih bu ahval ve şeraitin örnekleriyle dolu. Sadece oyuncular değişiyor.

Ancak bu sefer verdiğimiz tepki çok farklı. Bu sefer ilk defa hiç bilmedikleri, anlayamadıkları bir nesille “mücadele” ediyorlar. 1980 sonrası doğanların önemli bir kısmı, herhangi bir politik akımın sığlığına kapılmadan özgürce düşünmeyi biliyor. Biz, dünyanın bütün bilgisine istediğimiz anda ulaşmaya alışkınız, bize kolay kolay yalan söyleyemiyorlar. Haberimizi birinci ağızdan alıyoruz, teyit edebiliyoruz. Kontrollerindeki medyayla bizi manipüle edemiyorlar. Işık hızında haberleşiyoruz, organize olmamızı engelleyemiyorlar. Kim derdi ki 140 karakterlik mesaj yazmaktan ibaret olan bir site dünyayı değiştirecek? Ama olan biten tamamen bundan ibaret.

Hala çabalıyorlar, dış mihraklar diyorlar, “bakın aynı oyun” diyerek Arap ülkelerini, Brezilya’yı gösteriyorlar. Hala uykusundan uyanamamışları uyutmaya, kışkırtmaya çalışıyorlar. Halbuki gerçek çok basit. Türkiye’de olanlarla dünyanın dört bir yanında yaşanan değişimlerin üst üste gelmesinin tek bir sebebi var: İletişimin ve bilgiye erişimin bir kırılma noktasına gelmesi, mutlak gücün kontrolünden çıkması. Dünya, geçtiğimiz yüzyılda geçirdiği değişimin eşdeğerini son on yılda geçirdi. Bunu anlamıyorlar ya da anlamamazlıktan geliyorlar. Başını kuma gömmek nadiren en iyi çözümdür, bu durum da bir istisna değil.

Her şeyin binlerce kilometre uzağında olmanın burukluğu var üzerimde. Uzun vadede Türkiye’de yaşamaktı planım hep. Bir yandan olanların, daha güzel günlerin işareti olduğuna inancım var. Ama öte yandan dürüst olmam gerekirse, söylediğim, yazdığım herhangi bir şey yüzünden veya sadece sessizce ayakta durduğum için göz altına alabileceğim bir ülkede yaşama düşüncesi beni korkutuyor. Yabancı bir ülkede doğduğun topraklardakinden daha güvende hissetmenin ne kadar dokunduğunu tahayyül edebiliyor musunuz?

Bir de bizimle olmayanlara, bize şüpheyle yaklaşanlara, türlü mihrakların arkamızda olduğuna inananlara seslenmek isterim. Biz yabancı değiliz; biz kardeşiniziz, komşunun çocuğuyuz, dün akşam Call of Duty’de fırtınalar estirdiğiniz takımdan arkadaşınızız. Bizim söylediklerimizi, düşündüklerimizi, dindarlığımızı, ahlakımızı beğenmek zorunda değilsiniz. Ama kendimizi ifade etmemize ve kendi hayatımızı kendi uygun gördüğümüz şekilde yaşamamıza destek vermezseniz, korkarım devran kaçınılmaz olarak döndüğünde yanınızda duracak kimsenin kalmadığını görebilirsiniz. Lütfen unutmayın ki mutlak gücün yanında olmak kolay ve rahattır, ta ki o sizi terk edene kadar.

Tüm ihtiyacımız olan, biraz hoşgörü. Ve bütün gününü Twitter’da halkla kavga ederek geçirmeyen belediye başkanları.

-Giray Özil

http://twitter.com/girayozil

 

Comments (0) Trackbacks (0)

No comments yet.


Leave a comment

(required)

No trackbacks yet.